Kayseri Şehir Hastanesi’nde
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı olarak görev yapan Dr. Ferhat
Gökay, 14 Kasım Dünya Diyabet Günü nedeniyle diyabet hakkında açıklamalarda
bulundu.
Uzm. Dr. Ferhat Gökay yaptığı açıklamada
şu ifadelere yer verdi;Diyabet, insülin direnci, insülin eksikliği veya her ikisinin bir
arada bulunmasına bağlı olarak gelişen, kan şekerinin yüksek olduğu bir
hastalıktır. İnsülin pankreasın beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur.
Kandaki şekerin (glukoz) hücre içine girmesini sağlar.
Diyabet tüm dünyada oldukça sık görülen bir sağlık sorunudur ve
giderek artmaktadır. Ülkemizde 1997-1998
yıllarında diyabet sıklığı %7.2 iken 2010 yılında yaklaşık iki kat artarak
%13.7’ye ulaştığı görülmüştür. Hastalığın giderek yaygınlaştığı dikkate
alındığında, halen ülkemizde 20 yaş üzeri her 100 kişiden en az 15’inin
diyabetli olduğu tahmin edilebilir.
Diyabet sık görülen, kontrol altında tutulmazsa erken yaşta ciddi
sağlık sorunlarına ve ölüme yol açan, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen
önemli bir halk sağlığı sorunudur. Yaşam boyu izlem ve tedavi gerektirir.
Bununla birlikte etkin yönetildiğinde normal yaşam kalitesi ve yaşam süresi
sağlanabilir. Bu nedenle hastalığın önlenmesi için çaba harcanması, erken tanı
konması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gereklidir.
Günümüzde modern hayat olarak görülen kentsel yaşam tarzında daha
az enerji harcayarak daha fazla yiyecek tüketilmektedir. Bunun sonucu olarak,
şişmanlık artmakta, erişkinlerde görülen ve ana sebebi insülin direnci olan tip
2 diyabet sıklığı, tüm dünyada hızla artmaktadır. Bu artışın diğer başlıca
nedenleri nüfus artışı ve dünyada ortalama ömrün uzamasıdır.
Diyabet; tip 1, tip 2, gebelikte ortaya çıkan diyabet (gestasyonel
diyabet) ve diğer nedenlere bağlı diyabet olmak üzere dört gruba ayrılır.
Diyabetli hastaların %80-90’ını tip 2 diyabetli hastalar, %5-10’unu tip 1
diyabetli hastalar oluşturmaktadır.
Diyabetin en önemli belirtileri ağız kuruluğu, susama hissi, çok
su içme, çok ve sık idrar yapma, gece idrara çıkma, halsizlik, yorgunluk, sık
acıkma, çok yemek yemeye rağmen kilo kaybıdır. Ciltte kuruma ve kaşıntı,
bulanık görme, deri ve idrar yolu infeksiyonları, vajinal kaşıntı, tekrarlayan
mantar infeksiyonları, yaraların geç iyileşmesi, ayaklarda, bazen de
ellerde,hissizlik veya uyuşma, karıncalanma görülebilir. Tip 1 diyabette
belirtiler çoğunlukla birkaç hafta içinde gelişerek hızla ilerler. Tip 2
diyabette ise genellikle başlangıçta belirti yoktur veya yakınmalar hafiftir.
Diyabet tanısı nasıl
konulur? : En az 8 saat süre açlıktan sonra sabah ölçülen kan glukozuna açlık
kan glukozu denir. Açlık kan glukozunun normal değeri 70-100 mg/dl’dir. Farklı
günlerde bakıldığında en az iki kez 126 mg/dl veya üzerinde bulunması, diyabet
tanısı koydurur. Diyabete ilişkin yakınmaları olan bir kişide herhangi bir
zamanda (aç veya tok iken) ölçülen kan şekeri 200 mg/dl ve üzerinde ise diyabet
tanısı konulur. Tanıda ve diyabet takibinde kullanılan bir başka yöntem HbA1c
(glikozillenmiş hemoglobin A1c) testidir. HbA1c %6.5’ten yüksekse diyabet
düşünülür. Ancak, tanının teyit edilmesi için kan şekerinin de en az bir defa
normalden yüksek bulunmuş olması gerekir.
Diyabet kimlerde
araştırılmalıdır? :Tip 1 diyabet için rutin tarama yapılmaz. Diyabet belirtisi olmasa
da aşağıdaki durumlarda tip 2 diyabet araştırılmalıdır;
40 yaşından itibaren tüm bireyler 3 yılda bir tip 2 diyabet için
taranmalıdır. Beden kitle indeksi ≥25 kg/m2 olup diyabet gelişimi açısından
risk taşıyan bireyler daha genç yaşlardan itibaren ve daha sık (örneğin yılda
bir kez) diyabet yönünden araştırılır. Bu risk faktörleri şunlardır:
·1. ve 2.derece
yakınlarında diyabet bulunması, durağan yaşam tarzı veya düşük fizik aktivite
·Hipertansiyon, kan
yağlarında yükseklik, kalp damar hastalığı, inme öyküsü olması
·Polikistik over
sendromu (PKOS), İri bebek doğurma veya önceki gebelikte diyabeti öyküsü olması
·Şizofreni ve ciddi
psikiyatrik ilaç kullanımı
·Organ nakli, Uzun
süreli kortizon kullanımı
Diyabet hangi sağlık
sorunlarına yol açar? :Kan glukozunda uzun süreli yükseklik insan vücudunda birçok sistem
ve organın olumsuz etkilenmesine yol açar. Kalp ve damar hastalıklarına,
inmeye, görme bozukluklarına, sinir ve böbrek hasarlarına neden olabilir.
Ayakta yara oluşması, gangren ve buna bağlı uzuv kayıpları oluşabilir.
Diyabet, özellikle gelişmekte olan ülkelerde, körlüğe neden olan
ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Kronik böbrek yetmezliğinin de önemli
bir nedenidir ve diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların yarısı
diyabetlidir. Kaza dışı ayak/bacak kaybının en önemli sebebi de diyabettir.
Tedavi yöntemleri nelerdir?
:Doğru
beslenme, fiziksel aktivitenin artırılması ve ilaçlar tedavinin temellerini
oluşturur. Bütün bunların doğru uygulanabilmesi için diyabet eğitimi çok
önemlidir.
İlaç tedavisi; insülin olmayan ilaçlar ve insülin olmak üzere iki
ana başlıkta gruplanır. İnsülin tip 1 diyabette ve şeker düşürücü ilaca
ihtiyacı olan gebelerde vazgeçilmezdir ve iğne ile yapılan bir tedavidir. Tip 2
diyabette ise genellikle ağızdan alınan haplar ve insülin dışı enjeksiyon
tedavileri kullanılır. Bu ilaçların hangisinin, ne dozda kullanılacağı kişinin
kan şekeri düzeyi, vücut ağırlığı, eşlik eden sağlık sorunları gibi birçok
faktör dikkate alınarak planlanır. Deneyim, bilgi ve iyi bir takip gerektirir.
Dolayısı ile hastaların ilaç kullanımına ilişkin kararlar için hekime
başvurmaları, çok sayıda, karmaşık sağlık sorunları varsa tercihen
endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları uzmanı takibine alınmaları gerekir.
Diyabet önlenebilir mi?
Sağlıklı beslenme, fizik aktivite, obeziteden kaçınma gibi yaşam
tarzı değişiklikleri ile tip 2 diyabet gelişme riski azaltılabilir. Yaşam tarzı
değişiklikleri (düzenlemeleri) sayesinde prediyabetli bireylerde tip 2 diyabete
ilerlemenin %40-58 oranında önlenebileceği gösterilmiştir. Günümüzde tip 1
diyabetin önlenmesini sağlayabilecek etkin bir yöntem mevcut değildir”
ifadelerini kullandı.